14 Ağustos 2018 Salı

kendimden başka

hiç var olmamışım gibi. ne kolay...
ama oradaydım. capcanlı, tümüyle gerçek. hepsini yaşadım ve gördüm. kimini yazdım, kimini kendime sakladım.
çok sevdim, çok kızdım. hiç korkmadım.
oradaydım. 
tutunacak başka bir şey bulmadan elimi bırakamazdın. zavallı kolların! bense uçurumun kenarında kolsuz, bacaksız kalmış olsam da yanında dururdum.
capcanlı ve gerçek.
oradaydım. 
kime neyi anlatırsan anlat, istediğin filmi izle; karakter seç kendine, istediğin şarkıyı bağıra bağıra söyle aynı sessizlikte, istediğin kadına bakarken beni gör, beni öv, beni söv... aklanamayacaksın.
tek bir göz yaşı ol akma, yutulma. sızla dur, bulanıklaştır görüşü. yalanların gibi yaşa. yalanların gibi öl.
yapayalnızlığımın en büyük sebebi, en büyük laneti, en uzak dostu; kendi ellerime sarılıp uyuyorum bu gece. düşlerimi yakıyorum, perdeyi kapatıyorum bir daha rüya görmemek üzere. kendimi kanatıp zehri akıtıyorum, kırmızı bir gölün ortasında uzanıyorum; kıyısız, balıksız, sandalsız. bir sigara yakıyorum, dumansız. bir bulut oluyorum, yağışsız. 
dibine kadar sensiz, ölene kadar sessiz. 
hiçbir harfim değmedi çünkü kimseye, yerçekimine yenilip gitti tüm kelimelerim.

kendimden başka bir şey görmemeyi öğrenmeliyim.

24 Temmuz 2018 Salı

kelebek öldü

bir şey oldu ve tüm kelebekler öldü, renkler silindi, sesler sustu.
alışık olmadığımız şey değil tabii, döndük ardımızı uyuduk.
boşveeer.
bir damla akmak için inat ediyor, diyorum, kurumuş kalmış koskoca kuyuyu sen mi ıslatacaksın.
boşveeer.
ve kafam güzel değil, ve olmadığı her an için pişmanım. yani demem o ki;
boşveeer.
turuncu bir balık vardı halbuki avucumda, kuyulardan çıkarıp açık denizlere salacaktık onu. bir şişeye ikimizi koyup dilek tutacaktık sonra, bir deniz fenerinde yalnız başına oturan tonton bir amcaya gitsin diye.
balık öldü ama; boşveeer.
boşver be, anlaşılmak da bir lüks neticede.
kendini bilmeyenler nasıl bilirlerse bilsinler seni. sen devam et.
boşver.

28 Haziran 2018 Perşembe

yağmura not

dışarıdan odaya camı aralayıp yumuşak, güzel bir yağmur sesi giriyor. kelimelerde boğulmuşum, yorgunum. tek düşündüğüm dizlerine başımı koyup ellerini saçlarımda hissetmek. tüm toz, kir sokaklardan akıp giderken ben de ellerinle temizlenirim, ellerini tuttukça değmez çamurlar parmaklarıma, yağmurlardan sonra.  göz yaşlarına yağmur damlalarından daha fazla anlam yüklemem ben; bırakırım aksınlar, yıkasınlar ikimizi. hâlâ hissedebiliyorken, iliklerine kadar işlemek bir sevgiyi ne güzel. bu benim sevme biçimim; koca bir sevgiyi koynumda da sırtımda da taşırım inandıktan sonra. ama yalnızca kendime inanırım. çünkü dünya durmaz, fısıldar kulağıma: “sevme”, “düşünme”, “dileme”, “bekleme!”

yine de düşünmeden edemem, tecrübelerin ve beklentilerin gözlerine çektiği kara perdeleri açıp da bir görsen beni, içimi. ne bileyim, farklı olur muydu anım hafızandaki? yalnızca hafızanda güzel kalmak bile yeterdi.

yine de dilemeden edemem gelmeni, gel sarıl, beni koru pisliklerden. aciz değilim ama ellerini sırtımda hissetmeye ihtiyacım var.

sevmeden, beklemeden gidemem.

15 Haziran 2018 Cuma

bir orman yangını

bir orman yangını tam göğsümün orta yerinde. sönsün diye yazıyorum, yazıyorum, yazıyorum...
yazdıkça rüzgâr yön değiştiriyor, alevler tüm bedenime sıçrıyor.
sönmüyor.

ona temas ettiğim buzdan ellerim teninde eriyip gitti, buharlaştı. varlığımın tek kanıtı havaya karıştı, bulutlara anlattı gerçekleri. sonra yağmurlar yağdı, yine sönmedi yangınım. yangınım da ağladı. bulutlar sarılmak istedi, soğutmak göğsümü. gücü yetmedi gökyüzünün.

gönlün gücü yetmediği yerde gökyüzü hükümsüzdü.

önce; öptüğü dudaklarım,
sonra; başını koyup uyuduğu dizlerim kül oldu.

konuşamam artık, yürüyemem, koşamam.

sizin için her şey hep kolay oldu, ben susup oturamam.

-mış’lı -muş’lu bir masala çeviremem yaşadıklarımı, hissettiklerimi. yutkunup uyuyamam. korkup kaçamam bağladığınız kazıklardan. içkilerinizi hazırlayın, izleyin şimdi yanışımı.

koparın tek tek, yiyin tüm parçalarımı. benden geriye tek bir iz bırakmayın. inanmayın varlığıma, hiçbir zaman var olmamışım gibi yaşayın. bitirin beni. bitsin.

28 Nisan 2018 Cumartesi

Malt

malt kokusuyla yoğrulmuş teninin kokusu burnumdan göğsüme doğru sızıyor ve güneş ciğerlerimden vücuduma doğuyordu o sabah. mutluluğa dokunabilen tek varlık saçlarımdı, dünyada bir ilk! kollarından koltuğa akarken bıraksam dans edeceklerdi tel tel, salonun ortasında. gözlerimi çekersem kaçıp gidecekti sanki tüm anılar. uyanmasın diye dua ederken gözlerimi kırpmadan izledim kirpiklerini. öyle bir sıcaklık ki insan ne korkabilir ne kaçabilirdi. yine de bu kadar güzel olan her şey hep ürkütücü olmuştu benim için. saçlarım mutluydu, ben korkmuştum. ellerim sımsıkı tutup avuçlarını, anlatmak istiyordu burada olmasının anlamını. nafile bir çaba, nafile bir sevgi bu dalga dalga gelip dayanan şakaklarıma. ama ne bileyim bu sefer belki görünür ruhum. kırılmaz sanılan koskocaman gülüşümü barındıran yüzüm, altındaki ciğerlerim ve kalbim, nasıl hassas bir camdan yapılmış olduklarını gösterirler belki bu sefer, belki yalnızca ona. kırılmaz sanılan beton bir plaka değilim, paramparçayım hatta ayaklarının altında. küllerim olmasa da yeniden doğarım ben, yeniden. yine öyle öperse ve tutarsa ellerimden, yanında dimdik dururum. kırılmam, bükülmem. belki birkaç nota olurum, ellerinden dökülen. yalnızca onda kaybolurum.

ya da ne bileyim korkup yalnızca bir şarkıya sokulup uyurum.

20 Ağustos 2017 Pazar

masal değil

otobüsteyim, otobüsün kalkmasını bekliyor, el sallıyor bana. bu onu son görüşüm gibi geliyor, yol boyunca ağlıyorum. son görüşüm oluyor, evet. onun, bu gidişi heyecanla beklediğini sonradan anlıyorum. yazdıklarını okuyorum, vicdanını rahatlatmak, vicdana sahip her canlının ihtiyacı. ama bunu yaparken bile bencil olmak? artık insanlara şaşırmamayı öğreniyorum. ben de yaptığım hatalarla kendimi şaşırtıyorum. yeniden seviyorum sonra korka korka, engel olmaya çalışarak kendime. bu kadar kırılgan olduğumu fark edemeden ama çok seviyorum. kaçmaya çalışırken bu hislerden dirsek çarpmış bir bardak gibi dağılıyorum. her parçam saçılıyor etrafa, kimisini de kesiyorum he. ama paramparça olan benim, görünmüyorum. "nasıl kesersin, nasıl?" diye bağıran sesler duyuyorum. başka ne yapacağımı bilemiyorum ki. her neyse,gerçekten cam değiliz ya kendi kendimi biraraya getirmeye çalışırken,benim gibi kırık kara bu kuşa anlatmaya çabalıyorum kendimi. masal değil bu ya, o da uçuyor kaçıyor günler aylarca ama sonunda aynı dala konuyor benimle. peki ne yapıyor biliyor musunuz? ne beni dinliyor, ne kendini. gözlerimin içine bakıyor ve koparıyor kanatlarımı küçük gagasıyla, nasıl yapıyorsa! yere çakılıyorum. neyse ki toprağa karışıyorum. filizleniyorum şimdi o toprakta. ya uzun ömürlü bir çiçek olacağım, ya da koca gövdeli bir ağaç, bilmiyorum. masal değil bu ya, mutlu sonla bitmeyecek biliyorum. ama bitişe kadar, tüm hikâyeden keyif almadan da gitmeyeceğim buradan.

21 Haziran 2017 Çarşamba

Son

beni yok edin. üstüme basın, çiğneyip tükürün. bir sandığa saklayın, çıkamayayım. kulaklarımı kesin, duymayayım. gözlerimi oyup en derin kuyulara atın. deşin karnımı alın kıpırtıları içinden. sökün kalbimi atmasın. kuşlara yem edin kalanlarımı. hissetmeyeyim, hislerimdeki notalardan bir şarkı yapın. dinletin herkese, sevmesinler kimseyi benim gibi. yolun saçlarımı, değmesinler ondan başka kimseye diye. dikin dudaklarımı birbirine öpemeyeyim kimseyi, anlatamayayım artık kendimi. kirlendik, kirlendik, kirlendik. çırpındıkça battık pisliğe. dünya bir bataklıktı, üstünden uçamadık. kırıldı kanatlarımız son kalkışta.
tüm nefesimi alın şimdi, bir gökyüzü yapın ona ve gözyaşlarımdan yağmurlar...  ıslatsın sakinleştirsin onu, yaşatsın. bir işe yarasınlar.