26 Şubat 2013 Salı

O'nun Hikayesi

Bir kadınla tanıştım bugün, cesaretiyle yeni bir dünya kurar. Kol kanat gerer, göğsünü siper eder. Bekler bekler, yüklendiklerini fırlatıp en sonunda gitmeyi seçer. Seçmeyi de bilmez ki aslında. İlk yaptığı seçim daha yeşermeden yok etmiş çünkü tüm tomurcuklarını. Gözlerinde açan çiçekler varmış halbuki. Seçim değil bir rüyaymış onun ki, uyanınca fark ettiği. Pencerelere koşmuş bir hışımla. Ama onun duvarlarının penceresi yokmuşki. Bakmış yine de aramış, görmüş çatlaklardan sızan ışıkları, içeri almış. Biriktirdiği aydınlıktan kendine bir kalkan yapıp, ruhunu tertemiz saklamış. Sevdiği onu işkencelerle yormuş.Darbeleri bedeni, duyduklarını kulakları yutmuş. Yuttuklarını sindiremeyen midesi, kustuklarını temizletmemiş ellerine. O da sarılmış kalbine, elleri boş kalmasın diye. Kalbiyse öyle büyük ki. O "çocuk bir anne"ydi, büyüyemedi. Bekledi sevdiği adam, bekledi. Tek istediği silinip gittiğini görmekti. Kadın vazgeçmedi. Aldı kabuğunu sırtına, yavrularını koynuna, bitti dedi. Son darbeyi o indirdi.

Published with Blogger-droid v2.0.10

22 Şubat 2013 Cuma

Yorgun



Yine nefes almak boğaz keser olduysa, yutkunmaya çalışırken akıtırsın gözyaşlarını. Gerçekten yorgunsan, nefes nefese koştuysan, durmak ister artık ayakların. Zorlama zihnini yüklensin diye bileklere. Zihin bedene hakim, ama bilirsin, bazen kendine yenik. Farkındayken bile kendi içinde yitik. Ayaklarından daha yorgun çünkü daha hızlıydı hep yetiştirmek için seni ama artık bitik. Dumanı tütmekte, yardım ister gibi ama silik silik. Gören yok ki uzanıp söndürsün, soğutup küle döndürsün. Zaten biz yardım için yolumuza çıkanları hep ittik.

13 Şubat 2013 Çarşamba

Kalbi Kirli, Eli Kanlı

Her şeyi kalıplara sokarak kendini güvende hissediyordu. Namusu da etek boyunda ya da eteğin altında aramak zorundaydı. Öbür türlü, düşünmesi gerekecekti çünkü ama nasıl düşünsündü. Bilmişti hep bugüne kadar ya da öğretilmişti. Önüne kuralları sunmazsan ne yapacağını bilemeyecekti. İnanmak bence bu değildi. Buna olsa olsa korkmak denirdi. O emin olamadığından korkardı. Halbuki sığındığı da gözle görülüp elle tutulamazdı. Ama tüm kalbiyle bilirdi ki vardı. O da kızdı, astı, kesti, yaktı. Oysa inanmak kızdırmazdı, sevdirirdi. Kendini keşfetmeden kuralları giymeseydi bunu farkedebilirdi. Dünyasını susturmasaydı anlayabilirdi. Ya da açsaydı yüreğini belki de severdi. O tek bi kurşunla, bazen de oluk oluk kanla bitirmeyi seçti. Hepimiz için artık çok geçti.

Published with Blogger-droid v2.0.10

11 Şubat 2013 Pazartesi

Şövalye



Özlemek tuhaf. Yakıyor, kesiyor, acıtarak unutturuyor tum kızgınlıkları hatta kırgınlıkları. Eskilerden ama eskimeyen bir yüzü görmek isteği yaratıyor, bir ses olsun istiyorsun, ya da belki bir koku. Birlikte güldüğünüz şakalar artık komik gelmiyor, düşününce fark ediyorsun sesini bile unutmuşsun. Ama bir boşluk hissediyorsun. Elini uzatsan yok belki de hep sol yanında yatan, ya da çantanı hep sol kolunda taşırsın diye sağ yanında duran. Çok zor birinin sadece gözlerinden neler soylemek istedigini anlaman, ama bir kere anladıysan, unutman zor. Ve tüm inancınla onun için savaştıysan o sadece izlerken seni, hatırla savaşta seyirci olmaz, dost, düşman olur, yandaş, yoldaş olur ama seyirci olmaz. Senin gerceğin onun uzun metrajlı filmiyse eğer başrol oyuncusundan ne farkın var. Gözlerin açılınca bütün biriktirdiklerini omuzlarına yüklenir gidersin. Öyle ağrır ki sırtın, boynunda takat kalmaz, dönüp arkana bakmak istesen de kıpırdayamaz. Gitmek özgürleşmek demek, gitmek rahat. Eğer büyük bir savaştan çıktıysan gitmek daha kolay. Bu yorgunlukla atarsın kendini huzur bulduğun kuytulara. Karanlık seni sana yeniden öğretirken, sen asil şövalye ruhunla övündüğün günleri düşünüp sanal savaşının sanal kahramanlarına söver durursun. Savaş anlamsız, asıl anlam sızı, gerçek o, hissetiğin o, kaçış hep ondan, huzur yok. Bunu sonunda sana da öğrettiler çocuk. Çocuk kalamasın o yanın diye ama vazgeçme. Balonlar hala rengarenk ve gökkuşağı bir ışık oyunu olsa da hala gerçek. Hayal kurmak hala serbest. Ve sen hala çimlere yatıp bulutlara resim çizdirirsin. Unutma hayallerinin peşinden gitmek senin tek niyetin.

4 Şubat 2013 Pazartesi

Kendime Not


Sormayı bırakırsın, cevaplardan korkmaya başladıkça. Korkma. Çünkü aradığın cevaplar yok aslında, sadece sordukların önemli. Soruların bir yere sürüklüyor seni. Zaman geçerken oltana takılmış olanlar, ayağına dolananlar, beline sarılanlar, omuzundan tutanlar sorgulatıyor bir şeyleri. Bu lüzumsuz yakınlığın yarattığı daralmışlık "kaçma" hissi getirmeden önce sorularla dolduruyor zihnini. Ve doygunluğa ulaştığında sadece kaçmak istiyorsun. Kaçma. Bekle, daha çok düşün. Önce her yer kararacak ama zifiri karanlıkta en soluk ışık sızıntıları bile alacak gözlerini, büyütecek gözbebeklerini. Daha çok göreceksin, göremediklerini de hissetmeyi öğreneceksin. Karanlık korkutucu değil bu yüzden, güzel hatta, beslenmeyi bilirsen. Her şeyi ayrıntılarıyla görebilmeni sağladığını sandığın aydınlık belki de bunun kadar gerçek değil. Kör eden aydınlık aslında, karanlık değil.

3 Şubat 2013 Pazar

Rüya


Değiştim ben de evet, ne bukalemun gibi korumak icin kendimi ortamdan, ne de tırtıl gibi zamanı gelince doğamdan. Benim ki de yaşamsaldı ama nefes alabilmek için acıdan. Ve yeni serüvende küçük prensle dans ederken sökülüyordu acılar ilmek ilmek vücuttan. Dans değil panzehirdi, eritti içimdeki pası kiri. Dengeyi bulmak için, önce kaybetmek gerekti. Dengemi kaybettiren adam ayni zamanda iyi gelebilir miydi? Gelirdi. O da yorgundu besbelli. Terk edip kafeslerimizi uçardık balkonundan, kanatlarımız birbirine dokunmadan. Alevdi belki bizi bir arada tutan kümelerimizin kesişiminden doğan. "Görmezden gelen" onun göbek adıydı, benimki ise "karanlıkta parıldayan". Yine kesiştiğimiz bir geceydi, kırılgan sesim bozdu tüm sihri. "Duygularını sunacaktın bir gün küçük kız, belliydi" dedi. Artık herkes kendi evrenine dönmeliydi.

Ritim


Kalbimin atışı gırtlağıma yakın, sıcak kan akışı. Nefesim hızlı, gözlerim buna zıt, dalgın ama anlamlı. Keskin soğuk odamda, bense kor, tek sıcak şey orada. Bu hissettiğim ne? Aşk demeye dilim varmıyor, hem "aşk ne?" diyorum artık kendime. Sıkışıp kaldığım yerdeyim yine, içimde. Bütün sesler susmuş, bir tek o konuşuyor, hep benimle ama yabancı her seferinde. Şarabı dökerken kadehe, izliyorum her damlayı. Damarlarımdaki kan coşuyor  görmüşçesine dert ortağını. "Coşsun bırak" diyorum kendime, yudumlarken. O yarı yolda kalamaz, dizginlenir ama durdurulamaz. Isınırken ben iyice, gözlerim buğulanıyor. Dünyaya kapılarını teker teker  kapıyor vücudum, içine dönüyor, uykuya geçiyor. Artık duyabildiğim tek ses kalbimin atışı...

Beton


Düşüyorum hızla. Tüm hızıma rağmen bitmiyor süzülmem havada. Halbuki hissetmek istiyorum toprağı, betonu neyse altımdaki onu. Önce belki sırtım değer, çıtırdayan kemikler, acı. Hepsine hazırım yeterki bitsin bu neydim ne oldum savaşı. Acı içinde dinlenirim, acı içinde düşmektense bu yeğlediğim. Belki de başım değer hemen ardından hızla. Düşünceler durur bir kaç saniye de olsa. Yorgun bedenim istese de kıpırdayamaz belki, belki yeniden olurum eskisi gibi. Kalkıp yürürüm yaralı bereli, süzülmekten sıkılmış ruhum belli.

Batan Geminin Malları


Kapamış beynini düşünmez, yalnızca duyar. Bir kulağından girip diğerinden çıkar. Gözleri iyi algılar, elleri iyi iş yapar. Hissetmek deyince sadece "ten"i arzular. Bilmez, rotasız bir gemideyiz, sonumuz belirsiz. Kaptan görünmez ama buzdağı belirdi şüphesiz. Aranıyor batacağından habersiz. Doysaydı bedeni sıra ruhuna gelirdi belki, işimiz ne ki, onu bekleriz!
Boyamadan maskesini çıkmaz, çıkarıp da aynaya zaten hiç bakmaz. Tanımadan kendini, başkalarına köle olmayı seçti. Denerdi belki bilseydi bir daha gelemeyeceğini. Zaten çarptık sarsıntı var ama donmuş ruhunun umrunda değil soğuk sular. Bağırmak isterim karşısına geçip de "batan geminin malları bunlar."

2 Şubat 2013 Cumartesi

Serin


Ölüm karanlık çukur, tanımsız boşluk, soğuk. Ağız ağızayız her nefes alıp verişte. Yolun sonu belliyken, bu çırpınışlarımız niye? Kaybolmak niye korkulu rüya, keşfetmek varken yeni yerleri? Kaybolmadan keşfedemezdin ki. Dokun yolundaki çalıya, dikene, çiçeğe, çimene. Aşıla sevgini yoldaki ağaçlara, büyüyüp serinletsinler gölgeleriyle.

Eşlik


Ezmek kalbi ne mümkün. Avuçlarının arasında yanarken, güç sende zannedersin. Unutup sihrini, kavuşturup ellerini beklersin, çıkacak olan pestilini. Yanar ellerin ateşiyle o kalbin. Onun gücüdür sevgisi, inancı ve isteği. Bilemedin, ezemedin ve ben dedim. Şimdi git ve sen de düş, öl, yeniden diril, büyü. Ve silin kendi listenin ilk sırasından, kendini unutmadan. Anla biriz hepimiz ve hisset aslında ölümlerimize eşlik etmekteyiz.