Sınırın öbür
ucunda,
Kulaklarım
kesik gibi, göğsüm yarık…
Bilirsin
görünmez surlarla çevrilidir insanlar,
Kendinde
hapis sıra gelince dokunmaya.
Yarık
göğsünden kan damlamaz yani, başkasının omzuna.
Kendi
kanında boğulur, boğulur da doğarsın yeniden,
Dikiş olup,
çare olup yaralarına.
Duymaz
kulaklarım duvarların arkasını,
Seninkiler
duyar mı?
Solup
gidiyor dinle, mevsimsiz bir çiçek daha.
Dalgalar
vurur, vurur da durur bazı geceler surlarına
Kuşatmış
şehrini içeri girmek ister ayaklarım, yalın.
Hissetmek
isterim çünkü yalın sevdayı
-eğer varsa
gerçekten- koynunda.
Ben biraz
rüzgarım, biraz dalga,
Sesim var,
sonum; ya çarpmak dağlara, taşlara ya
kıyılara.
Gel-git
aklım
Anılarımsa
yakamoz
Mehtabın sen
olduğu akşamlarda.
E biraz da
suyum ben karışmış rakıya
Kanına
gireyim diye Truva misali bir oyunla
Biliyorum
korktuk, korktuk hepimiz
İçimizi
oyduk da ördük duvarları duyduğumuz her acıyla
Ama korkma
kendinden, ben kanındayken
Daha farklı
dönecek bu dünya
Uyanık ve
sonsuz bir sarhoşlukla.