17 Ağustos 2014 Pazar

Sur

Sınırın öbür ucunda,
Kulaklarım kesik gibi, göğsüm yarık…

Bilirsin görünmez  surlarla çevrilidir insanlar,
Kendinde hapis sıra gelince dokunmaya.
Yarık göğsünden kan damlamaz yani, başkasının omzuna.
Kendi kanında boğulur, boğulur da doğarsın yeniden,
Dikiş olup, çare olup yaralarına.

Duymaz kulaklarım duvarların arkasını,
Seninkiler duyar mı?
Solup gidiyor dinle, mevsimsiz bir çiçek daha.
Dalgalar vurur, vurur da durur bazı geceler surlarına
Kuşatmış şehrini içeri girmek ister ayaklarım, yalın.
Hissetmek isterim çünkü yalın sevdayı 
-eğer varsa gerçekten- koynunda.

Ben biraz rüzgarım, biraz dalga,
Sesim var, sonum;  ya çarpmak dağlara, taşlara ya kıyılara.
Gel-git aklım
Anılarımsa yakamoz
Mehtabın sen olduğu akşamlarda.
E biraz da suyum ben karışmış rakıya
Kanına gireyim diye Truva misali bir oyunla

 Biliyorum korktuk, korktuk hepimiz
İçimizi oyduk da ördük duvarları duyduğumuz her acıyla
Ama korkma kendinden, ben  kanındayken
Daha farklı dönecek bu dünya
Uyanık ve sonsuz bir sarhoşlukla.