18 Ekim 2013 Cuma

Halüsinasyon

Yine iki kelime arasından sarkarken bir satır aşağıya, uyumak değil sızmak huzursuzluğun sunduğu.
Kara ellerim, kara kalemim, kara bir girdaba sürükleyip çekmek istiyor beni suyun altına.
Kapılan ellerim, ayaklarım, bedenim…
“Kaybolmak güzel mi?” dedi.
Kaybolmak hep güzeldi.
-Yağmurun sesi suda...-
Tanımadığından değil, her yer aynı olduğundan da kaybolabiliyorsun ya...
“Ne diliyorsun?” dedi bana.
Ben bazı günler soruları sevmiyorum, bazı günler konuşmayı ve bazı günler hiç birinizi sevmiyorum.
“Tahammül ne çirkin bir kelime değil mi?” diyor...
Sen gölgesi olmayan, hayali olmayan bir ses, hiç durmayan ve hiç susmayan
Kafamın içinde ağlayan ve sürekli dağlayan bir hiç, biliyormuşsun gibi sorma.
Ben gerçekten en çok iki kelime arasında kayboluyorum.
Bir birine temas ettiklerinde oluşan dalgaların girdabında...
O zamanlarda biraz inanıyorum, neye olduğu önemli değil.
Biraz umut ederken buluyorum kendimi
Kafam düşmüş kağıdın üzerine, yüzüm gülerken nefes alabiliyorum.
Çünkü raflara dizemediğim pek çok kelime var, uçuşuyorlar dudaklarımın etrafında
Ben istediğimde onlarla seni yaralıyorum.
Seni yaraladığımda en çok kendimi acıtıyorum ve nefes alamıyorum.  
Bu ikisi arasında koşarken zaman tutamıyorum.
Orada bir yere ait olamıyorum.

16 Ekim 2013 Çarşamba

Gökyüzüne Bak

Travma sonrası stres çocuklarıyız, gereğinden fazla teknolojiye maruz bırakılıp, doğadan koparılan. Farklı olmaktan korkan, yasak meyveyi tatmaya iznimiz olmadığından. Toprağın kokusuna yabancı burunlarımızla yuvalarımızı bulamayız, yerimiz de yok ya ondan. Kutup yıldızına bakıp yönümüzü aramayız, haberimiz bile yok varlığından. Çünkü şehirlerin fişlerini çekip de kaçamayız. Zaman kısa, yarış uzun, gökyüzüne bakamayız.

Published with Blogger-droid v2.0.10

13 Ekim 2013 Pazar

Bardak

Elimden düşen bardağı izlemek gibi, sadece daha yavaş ilerliyor yelkovan. Düşüren de benim kırılan da yorulduğum zamanların hatırını kırmadan. Parçalanıyor, parçalandıkça keskinleşiyor, artık bir bardak olmuyor, yalnızca tutanı kesen onlarca taneye bölünüyor. Bir enkaz oluyor geriye kalan, temizlemeye üşenen gözlerin önünde uzanan. Kırılmak sadece zaman çalıyor, yok etmiyor da dönüştürüyor. Başkalaşmak iyi gelebiliyor, varsa yalanlarına kanan. Ve mutlu olabiliyor, dönüştüğü şeye inanan.

1 Ekim 2013 Salı

Sırça Köşk

Anlam yüklenmiş binaların kapıları gibi ağır kapıların, açılırken yavaş, isteksiz ve geri sımsıkı kapanmak zorunda. Gardiyanlar bile var hatta ve farkında olmadan yanına kilitlemişsin bir kere içeri girebilen olduysa. İstesen de istemesen de artık onlar hep orada ve sırça köşkünün içinde hapisken bile dokunabiliyorlar hayat damarlarına. Kaçtığını sanarken sen, hepsini mahkum etmişsin sana ve aslında mahkum olmuşsun varlıklarına. Her zaman, kilitli kapıların ardında kuru kalabalıktan fazlası yoktur bana kalırsa.